Gazeteci Yazar Yusuf Kaplan, 'Dikkat, ABD Türkiye'nin altını oyuyor adım adım?' başlıklı yazısında ABD'nin YPG'ye silah desteği sağladığını hatırlatarak, bölgede kurulacak bir 'PKK devleti'nin Türkiye'yi iç savaşın eşiğine sürükleyebileceğini belirtti.
Yeni Şafak Yazarı Yusuf Kaplan'ın yazısı şöyle:
"Osmanlı durduruldu; Batılıların önündeki en büyük engel ortadan kaldırıldı.
Yeni kurulan Türkiye'nin eli kolu bağlandı: Yeni Türkiye, bir iddiası olmadığını, Batılı yörüngeye girdiğini, medeniyet iddialarını terkettiğini (Türkiye'yi tepeden laikleşme sürecine girdirerek) ilan etti.
Türkiye, dışardan fiilen işgal edilmedi, edilemedi ama Kale içerden ele geçirildi.
Önce şunu bileceksiniz: Bir ülke, medeniyet değiştirerek toparlanamaz; hele de tepeden jakoben, monteleme yöntemlerle, mühendislik projeleriyle hiç bir zaman toparlanamaz; aksine, önce zihnî, sonra sosyolojik parçalanmanın ve kaosun eşiğine sürüklenirve sonunda yörüngesini yitirir, esen rüzgârların, fırtınaların önünde oraya buraya sürüklenir, yok olma felâketiyle karşı karşıya gelir?
Yüzyıllık yok oluş serüvenimizin özlü bir özetidir bu bir cümle.
'OSMANLI NİÇİN DURDURULDU?'
Mesele şudur: İslâm medeniyetinin en son ve en sofistike kavramlarını ve kurumlarını geliştiren Osmanlı, son iki asrında büyük bir medeniyet krizi ile karşı karşıya kaldı. Medeniyet krizinin iç ve dış nedenleri vardı. Ama Batı uygarlığının modernlikle birlikte geliştirdiği meydan okuma, başka kültürlere, dinlere ve medeniyetlere bir saldırıya dönüştü. Belli başlı bütün medeniyetlerin kökü kazındı; hiç birine hayat hakkı tanınmadı.
Batı uygarlığının bütün insanlığa saldırıya dönüşen meydan okuma biçimi, başka medeniyetlerle nasıl bir arada yaşanabileceğinin formülünü vermekten uzaktı.
Böyle bir modeli yalnızca Osmanlı geliştirmişti.
O yüzden Osmanlı'nın iki temel gerekçeyle durdurulması gerekiyordu:
Birincisi, eğer Osmanlı durdurulamazsa, Batılıların dünya üzerindeki mutlak hâkimiyeti sağlanamazdı.
İkincisi de, eğer Osmanlı durdurulamazsa, yeniden toparlanabilirdi; (nitekim toparlanıyordu da; Meşrûtiyetlerde muazzam bir entelektüel birikim ve özgüven inşa edilmişti). Osmanlı'nın toparlanması, Batı hâkimiyetini yerle bir edebilirdi?
Bunlar, hayalî, soyut, spekülatif gözlemler gibi gelebilir bazı okuyuculara?
Ama hiç öyle gelmesin. Çünkü bugün Türkiye'nin, hâlâ yörüngesini tam olarak bulmamasına, Batı ittifakının bir üyesi olmasına, laiklik bir pranga olarak dayatılmasına ve aslâ tartışma konusu yapılmamasına rağmen bu hâliyle bile Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Türk dünyasından Arap dünyasına ve bütün mazlum dünyalara kadar yaydığı umut dalgası Batılıları ürkütmeye yetiyor, değil mi?
Türkiye, geliyor mu gerçekten? hem evet, hem hayır?