Dünya genelinde ve ülkemizde aşı tartışılıyor. Çıktı, çıkacak derken birkaç ilaç firması üretime geçti, ön siparişleri aldı, bazı ülkelerde kullanmaya başladı.
Ülkemizde de, 'kendi aşımızı neden üretemiyoruz' başlığı, kelime anlamı, 'sağlıklı yaşamak için alınması gereken önlemlerin tümü, sağlık koruma' olan, kurum olarak ise 1928 yılında Atatürk döneminde açılan ve yerli aşı üretip, dünyaya ihraç eden 'Hıfzıssıhha' kurumu neden kapatıldı, sorusu altında eski sağlık bakanı ve AKP iktidarı çok çok anıldı.
O aşamayı geçtikten sonra aşıyı, batıdan mı ithal edeceğiz, doğudan mı, tartışması başladı. İktidar doğu, dedi. Çin aşısı gelecek. Bu sefer fiyat tartışması çıktı. Sağlık Bakanı fiyatından dolayı değil kalitesinden dolayı Çin aşısını tercih ettik, dedi.
Paralı mı olacak, bedava mı, sorusunun cevabı en çok merak edilen konuydu. 'Beş maskeyi bedava dağıtamayanlar, aşıyı nasıl bedava yapsın' diyenleri, hükümet ters köşeye yatırdı, bedava, dedi.
Ardından aşı, zorunlu mu olacak, tercihe göre mi, tartışması. Hükümet, zorunlu değil ama bu aşıyı olmadan bir başka şehre, ülkeye gidemezsin, diyerek yeni bir demokrasi-hukuk örneği gösterdi.
Tabi sokaklarda, 'aşı olacak mısınız' sorusu soruluyordu. Sokak tedirgin, ne hükümete, ne bakana, ne de bilim kuruşluna güvenmiyor.
Bu güvensizliği onlar da görmüş olacak ki, bilim kurulu üyelerinden (yanılmıyorsam) Prof. Dr. Mehmet Yuva, aşının önemini anlatarak, milletimizi ikna etmek için Diyanet'in devreye girmesini, hutbelerde aşı anlatılmasını, siyaset, spor ve sanat camiasının bu ikna çalışmalarına aktif katılması gerektiğini anlattı.
Şaşırdım açıkçası. Bir değerli bilim insanı, veri ile değil başka kanallarla halkı iknaya gayret gösteriyorsa demek ki, bilim kuruluna da, açıklamalarına da itibar edilmiyor.
Diğer taraftan bu açıklama güvensizliği pik yaptırdı. Neden? En az güvenilen üç kurumdan biri olan Diyanet'e mi itibar edecek millet! Ya rakamlarla oynayan, alınması gereken tedbirleri, 'önce para-ekonomi' diyerek alamayan iktidara mı?
Yoksa her halleriyle milletten uzak bir hayat yaşayan spor ve sanat camiasına mı?
Liderlerden de aşı açıklamaları geldi. Sayın Erdoğan, 'aşı olacağım' demedi. Aşı olacak mısınız, sorusuna, 'neden olmayayım' cevabını verdi. Bahçeli olacağım, dedi. Özgür Özel de aşı kampanyasına dahil olduğunu açıkladı.
Medyada ise tam bir çapraz eşleşme var. Hükümeti en çok eleştiren FOX TV, aşının en önemli sözcüsü durumunu almışken Beyaz TV adeta aşıya savaş açmış durumda. Aşının yan etkilerini fotoğraflarla yayınlıyor, profesörleri konuşturuyor.
Diğer taraftan Sözcü'den Soner Yalçın ve Akit'ten A. Dilipak, 'aşının küresel bir proje olduğu, insan nesli ile oynanmak istediği' iddialarını aynı kararlılıkta seslendirmeye devam ediyorlar.
Hüseyin Gülerce ve Abdülkadir Selvi'nin gönüllü olacağı tahmin ediliyor. Diğer yandaş kalemler ise ya topa girmiyor, ya da topu taca atıyorlar.
Sorulması gereken, bir ülkede üstelik sağlık konusunda böylesi güvensizlik ortamının nasıl oluşturulduğu, sorusudur.
Sahi neden kimse devlet başkanına, liderlere, bilim insanlarına ve diğer etkin ve yetkin kurum ve kişilere güvenmiyor?
Güvensizlik nasıl aşılır?
Bu aşıyı ithal edenler ve aşının gerekliliğini savunanlar eğer halkı ikna etmek istiyorsa bunun tek yolu var.
Türk Tabipler Birliği'nden bir heyet, noter eşliğinde gelen aşılardan rastgele 700 numune alacak. Başta Saray ve Meclis eşrafını aşılayacak. Yan etki süresi gözlemlenecek ve ortaya çıkacak duruma göre vatandaşa sunulacak.
Böylece ortada hiçbir soru işareti kalmaz. Sizce?
Akın Aydın