Allah'ı anmak (zikir), hatırlamak ve unutmamak hem kalple hem dille hem de eylemle olur. Kalple zikir, insanın her türlü tutum ve davranışında Allah'ı hatırlamasıyla; dille zikir, Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını, tespih ve dua cümlelerini dilde tekrar etmekle; eylemle zikir ise Allah'ın iradesine uygun yaşamakla olur. (Kur'an Yolu Tefsiri, c,1, s,237-238)
Peygamberimiz (s.a.s.), amcasının oğlu Abdullah'la birlikte yolculuğa çıkmıştı. Bir ara ona 'Yavrum! Sana bazı tavsiyelerde bulunacağım. Bunları sakın aklından çıkarma!' buyurdu. Ardından bu genç sahabeye Rabbi ile arasındaki bağı asla koparmaması gerektiğine dair şu nasihatte bulundu: 'Allah'ın hakkını koru ki, O da seni korusun. Allah'ın hakkını koru ki, O'nu her daim yanında bulasın. Bir şey isteyeceğin zaman Allah'tan iste. Yardım dileyeceğin zaman Allah'tan dile. Bil ki, bütün varlıklar sana yardım etmek üzere bir araya gelseler, Allah'ın dilediğinden başka yardımda bulunamazlar. Sana bir zarar vermek üzere elbirliği etseler, Allah'ın takdir ettiğinden başka bir zarar da veremezler.' (Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 59)
Hepimiz insanız. Hayat meşgalesinde kimi zaman komşumuzu, eşimizi-dostumuzu unutuyoruz. Kimi zaman akrabalarımızı, kardeşlerimizi, yetimleri, muhtaçları unutuyoruz. Kimi zaman kendimizi, çevremizi, sorumluluklarımızı unutuyoruz. Ancak bütün bunların ötesinde bir insan için en kötü olanı, yaratılış gaye ve hikmetini unutmasıdır. Asıl hüsran, kişinin Rabbini unutarak yaşamasıdır. Allah'la olan misakını, kulluk ahdini hiçe saymasıdır. Dünyanın fani olduğu gerçeğini unutarak hesabı, mizanı, ahireti göz ardı etmesidir. İşte Rabbimiz, kendisini unutanlardan olmamamız için bizleri şöyle uyarmıştır:
'Allah'ı unutan, bu yüzden Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.' 'İşte onlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.' Haşr, 59/19
Allah'ı unutmaktan maksadın, Allah'ın kulu olduğu bilincinden yoksunluk ve O'na karşı kulluk borcunu umursamama olduğu anlaşılmaktadır. Tevbe sûresinin 67. ayetinde 'Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirine benzer; kötülüğü özendirip iyiliği engellerler, hayır için harcamaya elleri varmaz. Onlar Allah'ı umursamadılar, O da onları kendi hallerine bıraktı. Gerçek şu ki münafıklar günaha batmış kimselerdir' aynı fiil kullanılarak münafıkların Allah'ı umursamadıkları, Allah'ın da onları kendi hallerine bıraktığı yani O'nun inayetine layık görülmedikleri ve kendi tercihlerinin sorumluluğuyla baş başa kaldıkları belirtilmiştir. Burada Allah'ı unutmanın yaptırımı ve sonucu, 'Allah'ın da onlara kendilerini unutturması' şeklinde ifade edilmiştir ki bu, Allah bilincine sahip olmayan kişinin kâmil manada insan olma şuurunun da zayıflayacağı anlamına gelir. Bir başka anlatımla, etrafını kuşatan bunca kanıta ve kendisine verilen akıl nimetine rağmen Allah'ı unutan, O'na kul olma idraki içinde olmayan kişi gerçek anlamda kendine yabancılaşmaya, dolayısıyla hayatını boşa geçirmeye mahkumdur. (Kur'an Yolu Tefsiri, c,5, s,301-303
Rabbimiz, görev ve sorumluluklarımızı öğretmek için bize Kur'an-ı Kerim'i gönderdi. Yüce Kitabımızın bir adı da Zikr-i Hâkim'dir. O, bize unutmamamız gerekenleri hatırlatan bir kitaptır. Bizim yolumuzu aydınlatan bir kandildir, bir rehberdir. Yeter ki biz ona sımsıkı sarılalım. Yeter ki ona gönlümüzü, zihnimizi, hayatımızı açalım.
Rabbimiz, 'Sen ancak bir uyarıcısın' (Ğâşiye, 88/21) buyurarak müminlere kendisini hatırlatacak, doğru yolu gösterecek en güzel ahlaka sahip bir Peygamber gönderdi. Muhammed Mustafa (s.a.s)'i lütfetti. O, bize hak ve hakikatin, doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ne olduğunu öğretti. Yeter ki bizler, onun sünnetine tabi olalım. Onun eşsiz örnekliğinden ayrılmayalım. Hayatımızı, onun rahmet yüklü mesajlarıyla bereketli kılalım.
Namazımız, kurbanımız, haccımız, zekâtımız, orucumuz, hâsılı bütün ibadetlerimiz, her daim Rabbimizi hatırlayalım diye emredildi. Yeter ki bizler, ibadetlerimizin bizi Rabbimize yakınlaştırdığını, O'nun katında bizi değerli kıldığını unutmayalım.
Allah'ı unutarak yaşayanları Allah da hem dünyada hem de ahirette unutacaktır. Bu dünyada kendisine nankörlük edenleri Allah, o büyük günde rahmetinden mahrum bırakacaktır. Dünyanın esiri olanlara, Allah'ın merhametinden başka hiç bir sığınağın olmadığı mahşer gününde şöyle seslenilecektir: 'Siz bu günü yaşayacağınızı nasıl unuttuysanız biz de bugün sizi unutuyoruz. Şüphesiz varacağınız yer, ateştir. Size yardım edecek kimse de yoktur.' (Câsiye, 45/34)
Geliniz! Şu kısacık hayatımızda Rabbimize, ailemize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı unutup ihmal etmeyelim. Bize düşenin, Allah'ın rızasına uygun yaşamak olduğunu unutmayalım. Varlık gayemizin, o büyük güne hazırlanmak olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım. Rabbimizin nimetlerine karşı şükran ifademiz olan ibadetlerimizi aksatmayalım. O'nun her an bizi gördüğü, her davranışımızı bildiği, her sözümüzü duyduğu bilinciyle yaşayalım. Ebedi huzurun, Allah rızası doğrultusunda geçirilen bir ömre bağlı olduğunu unutmayalım.
'Rabbimiz! Unutur ve hata edersek bizi sorumlu tutma!' (Bakara, 2/28)
'Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok ki, lütfu bol olan yalnız sensin.' (Âl-i İmrân, 3/8)
'Rabbimiz! Günahlarımızı affet, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al! Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver; kıyamet gününde bizi rezil etme! Sen asla sözünden caymazsın.' (Âl-i İmrân, 3/193-194) (DİB Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hutbe, 06.10.2017)
İnsanın olgun bir mümin olup ahlâken güzelleşebilmesi daima Allah'ı anmasına ve O'nun kendisini her yerde ve her zaman gördüğü şuuru ile yaşayabilmesine bağlıdır. Kalbi Allah'ın zikriyle dolu müminin sevgisi göklerde ve yerdeki tüm gönüllere yerleşir. Allah Teâlâ zikreden kulunu kendisi sevdiği gibi, bütün yarattıklarına da sevdirir ve kendine dost edinir. Kul, dudağını kımıldatıp Yüce Yaratan'ı her andığında, O, kuluyla beraber olur. Bu bir kudsî hadiste şöyle ifade edilir: 'Yüce Allah buyuruyor ki: Kulum beni nasıl düşünüyorsa ben öyleyim. O beni anarken ben onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendim anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.' (Müslim, Zikir, 2) (DİB Hadislerle İslam, c,2, s,88)