'Darbe'nin bir numarası kim?' sorusuna cevap aranırken, arkasındaki güç es geçilirken, iyisi mi dört yıl önce (23 Şubat 2012) yazdığım bu yazıyı, tekrar yayınlayayım dedim!
Yusuf karaca
Cemaat, İslam cemaati midir?
Her taşın altında 'cemaat' çıkıyor, bu 'cemaat' nedir Allah aşkına?
Lideri kimdir?
İslam cemaati mi yoksa azınlık cemaati mi?
Tevhide mi inanırlar, teslise mi?
Yoksa her iki akaide ye de mi inanırlar?
Kıbleleri neresidir!
Kâbe midir, Beyazsaray mıdır!
Liderleri nerede yaşar?
Mekke Medine'ye hiç gitmiş midir?
Gitmemişse neden gitmedi?
Parası mı yok?
Hac ona farz mı değil?
Farz ise neden gitmez, gitmemişse İslam'ın beş şartından birinin hac olduğunu mu bilmiyor? Bilmiyorsa nasıl cemaat lideridir?
Haccın farz olduğuna mı inanmıyor?
İnanıyor ve Müslüman ise neden hacca gitmez?
Bu cemaatin, İslam'a olan bakışı nasıldır?
Tek Hak din' olarak İslam'ı mı görürler, İslam'dan başka 'hak din' olduğuna da inanırlar mı? İslam'dan başka hak din olduğuna inanıyorlarsa bunlara Müslüman denir mi?
'Üç büyük din' ya da 'İbrahim'i dinler' diye toplantılar yapmak ne demek?
'Allah katında din İslam'dır' ayetine inanmazlar mı?
İnanırlarsa bu üç din nereden çıktı!
Bu cemaatin bankaları var mıdır!
Var ise faizin 'haram' olduğu hakkında inançları yok mu dur?
Eğer inançları var ise neden faizcilik yaparlar, faizi katılım payı olarak mı görüyorlar?
Böyle görmeleri faizi helal yapar mı?
Bunlara faizciler cemaati denebilir mi?
Bu cemaatin lideri; 'Kur'an'da Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler, o günkü Yahudi ve Hıristiyanlar için geçerlidir; şimdiki Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili değildir' diyerek Kur'an'a rağmen onları temize çıkarmasının nedeni nedir?
Kur'an'ın bazı ayetlerinin günümüzde geçerli olmadığını iddia etmek, bazılarını beğenip bazılarını beğenmemek ya da geçersiz kabul etmek küfür değil midir?
Bu cemaat kimlerle diyalog içindedir?
Müslümanlarla mı yoksa gayrimüslimlerle mi?
'Müslümanlara karşı yumuşak, kâfirlere karşı sert' olur diye Kur'an'da tarif edilen İslam cemaatine mi benzerler, yoksa Müslümanlara karşı hoşgörüsüz, kâfirlere karşı ise yumuşak ve ince olan münafıklar topluluğuna mı?
Bu cemaatin lideri; örtünün farz değil 'Füruattır' diyerek imanın ve İslam'ın şartlarından olmadığını söylemesi İslam'ın örtünme ile ilgili ayetlerini yok saymış olmuyor mu?
Örtü Farz değil, diyen birisi Müslüman olabilir mi?
Bu cemaat Kelime-i Tevhid'e inanır mı?
İnanırsa nasıl inanır?
Bütününe mi, yoksa yarısına mı?
Peygamber efendimize inanmanın imanın ve İslam'ın şartlarından olduğunu kabul ederler mi? Etmezse zaten Müslüman değiller, ediyorsa neden 'Allah'a inanmak iman, Resule inanmak kemal' gibi bir şey zırvaladılar?
Sadece Allah'a inanmak yetiyorsa neden Ebu Lehep ve Ebu Cehil kâfirlerden olmuştur? Yoksa bu isimler bunların dedeleri mi oluyor?
Bu cemaatin lideri;' Kelime-i Tevhid'in ikinci kısmını kabul etmeyenleri rahmet nazarıyla bakmak' gerektiğini söyledi mi, söyledi. Ama ikinci kısmını kabul etmeyenlere Allah 'kâfir' diyor?
Bu cemaatin lideri; papaz ve hahamları, çok sevdiğini iftar adını verdikleri ayin toplantılarında görüyoruz; Allah 'Yahudi ve Hıristiyanları dost edinenler ondandır' Biz; Allah'a inanıyoruz O ne buyurursa doğru buyurur.
Acaba sözü edilen bu cemaat İslam cemaati midir?
Bir yanlışlık olmasın!
Kıymetli okurlar!
Görüyorsunuz, herkes kandırılırken, bizler uyarıyorduk!
20 Haziran 2012 tarihli ' Özel Yetkili Cemaat' başlıklı yazımda, 'cemaat' denilen yapının, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması karşısında verdikleri tepkiyi bakın nasıl değerlendirmiştim: ' Sayın Başbakan(Erdoğan) lider bir kişiliğe sahip, böyle tehditlere pabuç bırakacak biri değildir. Şayet kendileri bu tehditlere boyun eğerse 'özel yetkili' bu 'cemaat' hem kendilerini hem de ülkeyi yiyecektir. Karşı duruş sergilenerek devlet bunlardan temizlenmeli ve yapılan hatalardan dönülmelidir. İktidarla aralarındaki savaşta, tarafım iktidardır.'
Görüldüğü gibi herkes uyurken, bizler uyarıyorduk. Herkes gerçeklere gözlerini kapatırken, bizler yalnız gerçekleri haykırıyordu.
Çünkü bizim, Müslüman- Türk Baş'ımız var. 'Son nefes için siyaset yapan' ve Türk milletinden başarılı bir şekilde gizlenen ,Prof. Dr. Haydar Baş'ımız var. Ona selam olsun!
Herkes kandırılırken bizler uyarıyorduk (2)
Bu konuya devam edeceğiz. Ancak müsaadenizle, olumlu bazı gelişmelerin altını çizmek istiyorum:
Birincisi;
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın 'Lozan bizim tapumuzdur' açıklaması? Bu fevkalade önemli bir açıklama. Hele de, şuan yaşadığımız bu olaylar sonrasında?
İkincisi;
Yine Sayın Erdoğan'ın ' Meydanlarda sadece iktidar ve muhalefet yoktu, Alevi-Sünni yoktu, Kürt, Laz, Çerkez yoktu, bütün Türk Milleti vardı' şeklindeki, ötekileştirme kokmayan birleştirici sözleri?
Bilmem dikkatinizi çekti mi; 14 yıllık iktidarlarında Sayın Erdoğan ilk defa 'Türk Milleti' dedi. Eleştirmek için söylemedim. Olumlu bir gelişme olduğu için dikkatlere sundum sadece. İnşallah 'Atatürk' demeleri de çok yakındır.
Tabanda da müthiş bir 'millileşme' gözleniyor. Herkesin elinde Türk bayrağı? Muhalefete karşı söylemde yumuşama var. Muhalefetinde iktidara karşı söyleminde de, bir yumuşama olduğu gözleniyor.
FETÖ Darbe Girişimi musibeti, bin nasihatten daha etkili oldu. Ordu büyük bir darbe aldı ancak, 'urlarından' temizlendikten sonra, yeniden eskisi gibi 'milletin gözbebeği' makamına yükselecektir.
AKP tabanı, sözde bir hoca için, meydanlarda 'idam isteriz' çekiyorlar. İyi bir gelişme!
Demek hainlik yapan hoca da olsa, asılması gerekiyormuş. İngiliz'le olan İskilipli Atıf'ın asılmasına 'ben olsam on defa diriltir yirmi defa asardım' diyen Prof. Dr. Haydar Baş çok haklıymış.
İktidar da, tabanı da Haydar Baş'ın dediklerine geldi. Bu gurur duyulacak bir şey. Sayın Erdoğan'ın yukarıda verdiğimiz cümlesi, kelimesi kelimesine Baş Hoca'ya ait. 'Lozan bizim tapumuzdur' ifadesi hele harfi harfine ona ait. Çünkü son on yıldır her ortamda 'Lozan' vurgusunu bu ülkede yapan sadece, Prof. Baş'tı.
Türk Milleti Sayın Baş'ın durduğu yere geliyor. İnşallah bunu Suriye politikasında değişme ve düzelme takip edecek, Rusya ile yakınlaşan, NATO' tan uzaklaşan, bir politika izleyecektir.
Şartlar iktidarı doğru kapıya yöneltse de, bu noktaya gelinceye kadar büyük bedeller ödense de, gelişmeler olumlu.
'İktidar, müstevlilerin siyasi emellerini geç fark etti. Basit koltuk hesabını bıraktı' diye düşünmek istiyorum. Bunların işaretlerini hem Sayın Erdoğan'dan hem de başından beri bütünleştirici bir üslup içinde olan Sayın Binali Yıldırım'dan, alıyoruz.
Şimdi gelelim dünkü konumuza?
'Herkes kandırılırken biz uyarıyorduk' konusuna?
Deniliyor ki, FETÖ;
Özal'ı kandırdı!
Demirel'i kandırdı!
Ecevit'i bile kandırdı!
Hatta Kenan Evren'i kandırdı!
Ve bu iktidarı sonuna kadar kandırdı!
Peki, bu nasıl mümkün?
Bence kandırmadan öte bu siyasiler, arakasındaki ABD elini gördükleri için destek vermek zorunda kalıyorlardı.
Ayrıca, Türkiye'deki bütün 'dini' grupları ve halkı kandırmaları da işin bir başka boyutu!
Ona 'Hocaefendi!' demeyen dini grup, yok tu adeta?
Aklıma bir hatıra geldi: İstanbul tekstil piyasası malum 'yapı'nın elindeydi. 'Kasası' olarak bilenen tekstilci Ali,' dün bu masa etrafında Türkiye'de var olan bütün dini gruplar vardı, bir tek siz yoktunuz' diye bir arkadaşımıza tehdit eder gibi çıkışmıştı. Evet, bunların masasında olmayan, karşısında olan, bir tek, Prof. Dr. Haydar Baş vardı.
Baş Hoca'nın siyasete giriş nedeni, 'F-Tipi' gibi 'dini' görünenlerin koynunda taşıdıkları haç desem, umarım maksadımı aşmış olmam.
Bu bir din işi değil:
Bu bir, NATO işi?
Bu bir, CIA işi?
Bu bir, Batı işi?
Batı'nın şark projesi işidir.
Şark projesi ete kemiğe bürünüp, 'cemaat' diye, 'din' diye, çakma 'tarikat' şeklinde ortaya çıkmıştır. O yüzden Atatürk'ün kurduğu bu devletin, fabrika ayarlarına dönmesi gerekir.
'Yeni bir ordu', 'yeni bir devlet', 'yeni bir Türkiye' dersek, emperyalistlerin amaçlarına hizmet etmiş oluruz. Hastalıklı bir bünye tedavi edilir, veya kesilip atılır.
Ayrıca FETÖ, IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerinin bataklığını kurutmak lazım. Bataklığı kurutmak için elinde reçetesi olanlar, beri gelsin!
Hanifi Avcı önemli bir şey söyledi: Asker ve Polis ile tedbir bir yere kadar, 'din' gibi asker ve polisin anlamadığı bir alanı 'diyanet' doldurmalı!
Avcı doğru konuştu ama yanlış adres gösterdi. Diyanete sızmadılar sanıyor. Bunların işi SIZINTI!
Sayın Avcı'nın tarif ettiği, bu yapıların saçtıkları zehirlerin tek panzehiri Prof. Dr. Haydar Baş öğretileridir. Bu konu iktidarı da aşar, diyaneti de. Ülkemiz için herkes alanında uzman olan insanlardan istifade etmeli. Bir mezhebi veya bir tarikatı değil, İslam'ı anlamalı ve yaşamalıyız.
'Devleti ele geçirme' veya 'devlete İslam'ı getirme' gibi anlayışlar yerine, nefsi ele geçirme, nefislere İslam'ı getirme anlayışı benimsenmelidir. Müslümanlık, bu anlayışa denir.
Ne 'ılımlı', ne 'siyasal', ne radikal 'İslam', yalnız ve yalnız Ehl-i Beyt İslam!
Bu üç 'İslam', ABD'nin türettiği ve ürettiği İslam olmayan İslam'dır!
ABD, bizi 'İslam' dediği batıl ile vuruyor. Yunus, Mevlana ve Hacıbektaş İslam'ı ve anlayışı ile ona karşı koymak esastır.
Yani Prof. Dr. Haydar Baş ile ABD'nin 'İslamcıklarına',karşı koymak, zaruri olmuştur.
Herkes kandırılırken Baş Hoca uyarıyordu!